Kişisel Blog Yazamamak

Kişisel Blog Yazamamak

Öncelikle şunu belirtelim, kişisel blog yazamamak derken gerçekten kişisel konulardan bahsediyorum, okunan kitaplar, izlenen filmlerden değil. Bu aslında çözümünü aşağı yukarı herkesin bildiği ama dile getiremediği veya kendisine itiraf edemediği bir sorun, var böyle bir sorun. Yazılı hale gelmeyen ama okuyucu tarafından bile bilinen Kişisel Blog Yazma Kuralları diye bir şey var. Yazılı hale gelmemiş ama kişisel blog yazarlarının bilinçaltına öyle bir yer etmiş ki en gereksiz anlarda yapıyor öldürücü müdahaleyi ve özenerek hazırladığın belki günlerce uğraştığın yazıyı bir çırpıda silebiliyorsun, tuhaf.

Yazarların birçoğunun çözümleyemediği belli başlı sebepleri var bu sorunun, içindekini dışarı çıkarmaya korkmak gibi, bizi hantallaştıran, yazmamıza müsaade etmeyen fazlalıklarımız gibi.

İçimizdekini dışarı çıkarmaya neden korkuyoruz?

İçindekini çıkarıcaz Arif
İçindekini çıkarıcaz Arif

Önce içimizde dışarıya çıkmayı bekleyen küfürlerin, hakaretlerin, yaşanmış/yaşatılmış kırgınlıkların, görülmüş/geçirilmiş pisliklerin kelimelere dökülmesine müsaade etmiyoruz. Abicim burası senin blogun, tamam, bloga gelenlerin çoğu teknik konulara geliyor olabilir, ama sen bunun adına kişisel blog koyduysan insanlar gerçekten kişisel bir şeyler bulmak için de senin bloguna geliyor olabilirler. Banane Emrah Serbes’in kitabından, banane Vezir Parmağı’ndan Limonata’dan. Lan sen ne yaşadın ben onu merak ediyorum. Yaşamak zorunda olduğumuz gerçek kimliğimizi bu bloglarla biraz daha süslü hale getirip mail dili ve edebiyatı kullanarak yaşantımızın belki %5’inden bahsediyoruz, onda da samimi olamıyoruz.

Bunu becerebilen çok az insan evladı var, korkusuz, ciddi anlamda kişisel blog teriminin hakkını veren, Hafay (yazmıyo artık), Lacivert ve diğerleri. Bu blogları sadece beyaz yakalılar, jilet gibi hanım ablalar takip etmiyordur belki? Niye sadece onların gözüne hoş görünmek için samimiyetimizden ödün veriyoruz? Bu blogu belki hikayeni az çok bilen birisi elinde birasıyla, sardığı tütünüyle bi bodrum katında tüplü monitöründen takip ediyor, belki görüp geçirdiklerin O’nun hikayesine benziyor da belki gerçekten kendini yazsan adam kendi hikayesini sende de görecek? Buna neden mani oluyorsun? Bi blog yazısı yazdığımda çoğu zaman ayna karşısına geçip “o yazdığın neydi lan az önce” diye kendimi kalaylıyorum. Şunu farkettim, itiraf da etmenin tam yeri burası sanırım; bu blogda olduğum gibi değil olmak istediğim gibi yazıyorum ve olmak istediğim gibi olmaya da çalışmıyorum. Saçma bi paradoksun içindeyim. Bu paradoksun sebebi de bir diğer madde.

Fazlalıklardan kurtulmak

Fazlalıklardan Kurtulmak
Fazlalıklardan Kurtulmak

Fiziki şeyler değil bunlar. Beyin kıvrımlarını boş yere dolduran o %temp% klasörünü dolduran saçma dosyalar gibi, gereksiz kısayollar gibi, gereksiz önbellekler gibi. Yazmak istediğim, haykırmak istediğim, durdurmak istediğim çok şey var, bunların yeri aslında burası, burada kendime dair tüm sorunlarımı çözebilirim. Böyle bi imkan tanımışım kendime her yıl 200 lira kira ödüyoruz hosting’e domain’e. Kendime sunduğum bu imkanı değerlendiremiyorum bu fazlalıklar yüzünden.

Absürd binlerce bilgi var beynimin içinde. Bu bilgi matematik işlemi, coğrafik veriler veya imla kuralları vesaire şeyler değil, bilgisayardaki %temp% klasörünü düşün. Gördüğü her sorunu kaydediyor beynim, samanlık gibi. İçerisinde bir iğne aramaya kalkınca kayboluyorsun sonra “hayskm iğnesini” diyip bırakıyorsun. Bu sefer bloga ne gerçek hayatını aktarabiliyorsun, ne mutlu olabiliyorsun, ne iş yapabiliyorsun. Bu fazlalıklardan kurtulmak lazım aslında. Bir sorun yaşandığında o an çözmek lazım, bir terslik yaşandığında o an itiraz etmek lazım, bir soru sorulduğunda o an hayır demek lazım. İş sonraya kalınca uykuların kaçıyor, böyle bir yazıyı hazırlarken buluyorsun kendini.

Bu bahsettiğim sebepler sadece blog yazarken değil insan hayatının her alanında belki de en etkili faktörler. Şu fazlalıklarımızdan bi kurtulsak bloglarımız çok daha okunur, hayatlarımız çok daha yaşanır hale gelebilir belki de. Bunları kendimize itiraf edemeyince de işte kitap tanıtımlarının, film veya ürün incelemelerinin arkasına saklanıyoruz. Okuyucunun IQ’su 160, lan yer mi bunu Anadolu Çocuğu.

Girip çıktığımız ortamlar gereği zaten gerçek kimliğimizi gizlememiz gerekiyoken en azından bunu kendimizi rahatlatmak için açtığımız bloglarda yapmasak eminim çok daha keyifli kişisel yazılar çıkacak ortaya.

“Kişisel Blog Yazamamak” için 44 yanıt

  1. deryadadamla dedi ki:

    Cok icten yazilmis. Kisisel bloglarda en cok takip edilenler bu elestirdiklerini yapanlar gibi geliyor cehaletimi bagisla. Yani her seyden biraz, kendinden daha az. Dedigim gibi henuz yeterince bilgi sahibi olmayabilirim. Blog yazanlar bir yol belirleyp oradan devam ediyorlar sanki.. Fakat samimiyet cok onemli. Mesela bu yazi oyle. Bence burada bu blogda ve ozellikle bu yazida on planda olan samimiyet.

    • Tahsin S. dedi ki:

      Estağfurullah, cehalet çok ağır, tam tersi yerinde tespit olmuş. Bu durumu ben geç farkettim baya, belki farkettim de itiraf edemedim, bilemedim şuan ama adına “kişisel blog” denilen sitede kişisel yazılar daha ön planda olmak yerine daha farklı konuların arkasına saklanılmamalı. Yanlış anlaşılmasın, bu yazıda herhangi blog yazarına bi gönderme yok, bizzat kendi çelişkimi anlattım. Güzel yorum için de ayrıca teşekkür ederim.

  2. Baştan sona haklısın Tahsin. Son aylarda yazmak istediğim ama her birini farklı gerekçelerle ertelediğim o kadar çok şey birikti ki içimde anlatamam. Bu dert bizi öldürecek sanırım.
    Kendi sayfamızda yazamadığımız küfürleri, sitemleri, eleştirileri başka bloglarda yorum olarak mı yazsak diyorum. Doğru olmaz ama hiç olmazsa rahatlarız. :)

    • Tahsin S. dedi ki:

      Efsane bir çözüm önerisi geldi hah! Benim buralar uygun, ben müsaade ederim, şu fazlalıkları, birikmişlikleri, şu küfürleri içimizden başka türlü atamıcaz yoksa.

  3. Mustafa Türk dedi ki:

    Kişisel yazı tadında olmuş bu yazı. Tahsin kardeşim, kişisel yazamamanın önündeki en büyük engel takipçilerin yazarın kimliğini bilmesi. Anonim birer kimliğimiz olsa böyle bir derdimiz olur mu hiç?

    • Tahsin S. dedi ki:

      Bunu anlatmaya çalıştım işte ben de. Neden bu kadar çekiniyoruz, çekinmek zorunda kalıyoruz yazılarımızdan da kendimizi gizlemek zorunda kalıyoruz asıl söylemek istediklerimizi yazmak için?

  4. Gizli Özne dedi ki:

    Bahsettiğin konu benim de uzun zamandır kafamı kurcalıyordu, eleştirine katılıyorum. Kendi blogumu irdelediğim zaman kişisel yazılardan çok diğer konuların daha fazla olduğunu fark ettim. Ekran başına geçip kafamdakileri aktarmayı düşündüm lakin araya bir “ama” eklemek zorunda kaldım. Klavyedeki tuşlara basıyordum “ama” sanki bu tuşlara daha önceden de basmışım gibi geliyordu. Bu sefer de insanın kafasına şu soru takılıyor : “Sürekli aynı şeyleri mi tekrarlıyorum, eğer tekrarlıyorsam aynı şeyleri yazmaya ne gerek var?”. Bana göre kişisel yazamamanın en büyük etkenlerinden birisi kendini tekrarlıyormuş gibi hissetmek. Hemen hemen her gün aynı şeyleri yaşayıp farklı şeylerden bahsetmekte tabii zor oluyor.

    • Tahsin S. dedi ki:

      Olaya bir de bu boyuttan bakmak lazım, doğru söylüyorsun. Ki şöyle de bir şey var; her gün aynı yerlere gidiyor olabilirsin, aynı insanları görüyor olabilirsin, aynı işi yapıyor olabilirsin ama her gün aynı şeyler geçmiyordur kafandan. Her gün aynı sorunları, her gün aynı mutlulukları, her gün aynı krizleri yaşamıyorsundur. Ya da dediğin gibi kendini tekrarlıyor ol, senin bölgen, senin çizgilerin, kim “e bu yazı dünküyle aynı?” diyebilir? Dünküyle aynı ruh halinde yazmışsındır belki ama farklı kelimelerle. Belki dünkünden farklı bir cümle kuracaksın 500 kelimelik bir yazında? Değmez mi o bir yazıya? Niye çöpe atasın?

      • Gizli Özne dedi ki:

        Aynı şeyleri yaşasak da farklı ruh halindeyiz, kabul. Ama işte aynı şeyleri yazıyormuş gibi bir hisse kapılmak insanı engelliyor.Sanırım farklı duyguları hissedip farklı şeyler yaşamak lazım. Ya da ben yazmamak için bahane arıyorum :)

  5. Sezer dedi ki:

    O dediğin öyle kolay olmuyor be Tahsin. Anonim olmak lazım onun için, en yakınına bile söylememek lazım. Her doğru her yerde söylenmez diye bir söz var ya hani. İşte her yerde söylenemeyecek doğruları yazalım diyorsun sen. Bazı insanlar bloglarında mesleğini bile gizlerken nasıl hayatlarındaki diğer ayrıntıları yazsınlar değil mi? Her zaman söylüyorum. Blog konusunda 2’li seçenekler var. Ya anonim olup rahat yazacaksın ama egonu tatmin edemeyeceksin. Ya kimliğini gösterip egonu tatmin edeceksin ama rahat yazamayacaksın. Ya reklam alıp, para kazanıp işi maddiyata dökeceksin, ya sadece rahatlamak amacıyla yazıp bu işten beş kuruş kazanmayacaksın. Olay şu aslında: Gerçek bir blog mu istediğin yoksa hem cebini hem de egonu tatmin edecek bir araç mı?

    • Tahsin S. dedi ki:

      Malesef çok haklısın abi. Kendi mantığına aykırı bir yazı okuduğunda, bir iş gördüğünde hemen hedef gösterip linç ettirmeye çalışan insan evladı var bu coğrafyada, bu gezegende. Kendisini fazla bir bok sanıp her yazılanı üzerine alınarak “sen bunu bana mı yazdın? mahkemede görüşecez!” tehditleri savurmak için buraları tavaf eden insanlar var. Keşke gerçek benliğimizle, gerçek fikirlerimizle, “aman biri okursa ayıp olur” diye düşünmeden yazılar hazırlasak da başımıza bir iş gelmese. Keşke gerçek kimliğimizle gecenin 3’ünde yorgan altında psikolojik savaşlar esnasında karşı karşıya gelmesek.

  6. Sena Taştepe dedi ki:

    Herkes her şeyi söylemiş aslında Tahsin. Özellikle Sezer Bey özetlemiş. Yazdıklarını hissettim öncelikle yüreğine sağlık. :)
    Benim durumum sanırım çok daha saçma. Para kazanma amacı gütmüyor ama kimliğimi de gizlemiyor ve rahat yazamıyorum. Beni anlatan yazıları yayınlamaktan kaçınmaya çalışıyor ve korkak gibi davranıyorum. Ama böyle rahatım. Yahut kendimi avutuyorum. Bu paradoks böyle sürüp gidiyor ta ki senin gibi “Dur!” diyene kadar. :)
    Ben senin kişisel yazılarını okumak isterim ama sen izin verirsen elbette… Sevgi ile arkadaşım.

    • Tahsin S. dedi ki:

      Yani bu durumda rahatın yerindeyse, kendini huzurlu hissediyorsan kimseye laf düşmüyor tabi :) Güzel yorumun için de ayrıca teşekkür ederim, eyvallah :)

  7. Bilal dedi ki:

    Yaşın ilerledikçe iyice bana benzemeye başladın sen =)
    Bak bana bazı zaman sık sık bazı zamanlar arada birde olsa on yıldır çizgimi bozmadan yazıyorum, zamanında günlük yazar gibi olmaz bu iş deyip derdimi kederimi açık açık yazmayıp şiirlerimin hikayelerim arasına saklardım.
    Eskiden benim blog kişiselden çok edebiyat bloguna benziyordu sanki.

    Sonra zaman içinde insanlardan uzaklaştıkça daha çok bağlandım bloga açık açık fikrimi, düşüncemi, derdimi, kederimi anlatmaya başladım, kişisel yazılar zaten açık seçik yazdığın zaman kişisel olur dedim kendi kendime.
    Hatta sende bilirsin bir dönem hastane anılarıma kadar, başıma gelenleri teker teker anlatmaya başlamıştım, daha sonra bu kadarı fazla deyip yayından kaldırmış olsam da hala 10-12 yazı taslak olarak arşivde duruyor.

    İşin özü şu güzel kardeşim, nasıl ki evine geldiğinde elini, yüzünü, ayağını yıkıyorsan yada duşunu alıyorsan, eşofmanları giyip yatağına yan gelip yatıp rahat ediyorsan, aynı şeyi abartmadan yazarkende yapacaksın…
    Farz et ki sen yatakta yatarken baban odada geziniyor, işte yazıyı yazarkende büyüğe saygı gösterir gibi okuyucuya saygı gösterip sınırları aşmadan fakat kendi yatağında yatarmış gibi rahatça ve en yakın dostuna derdini yada güzel bir anını anlatırmış gibi açık açık yazmalısın.

    Blog, blog yazarının evidir.
    Blog blog yazarının en yakın dostudur yahu :)
    Bu arada benim için blog yazarı tanımı her blog sahibi için geçerli değil onuda belirteyim ;)

    Bak böyle şeyler yazınca daha bi seviyom seni Taso :)

    • Tahsin S. dedi ki:

      Benzerliklerimiz başından beri vardı abi, daha çok tanıyınca daha fazla benzediğimizi farkediyoruz sadece :)

      Özetle diyorsun ki kişisel olarak yazacağın bir konuyu misafirinin önüne sermeden önce bi yıka, kirlerinden arındır, öyle koy önlerine. Belki de görsün istediklerim o kirdir abi, kirleri de görünce neyin ne olduğunu daha iyi anlayacaklar diye düşündüğümdendir belki. Ya neysek onu koyalım özetle, onu demek istiyorum.

      Eyvallah abi, ben de sana karşı boş değilim :)

  8. Çıplak Yazar dedi ki:

    Merhaba Tahsin,
    Yazdıklarını çok keyifle okudum ve dedim ki kendi kendime bu çocuk işi biliyor. Düşüncelerinin bu yönde olmasına çok sevindim. Lakin bu düşünceye ulaşmak için belirli bir zaman geçmesi gerekiyor blog yazarlığında. Emekledikten sonra koşmayı öğrenmek gibi. Çoğu zaman şuna inanmışımdır. Kitle yazarı değil, yazar kitlesini yaratmalı. Eğer yazdıklarından sen keyif alamıyorsan, başkalarının keyif almasını nasıl bekleyebilirsin ki? Bu yüzden kendime şunu diyebiliyorum blog yazarken. Burası benim blogum ve benim çöplüğüm canım ne isterse onu yazıyorum. Sonraki yazının ne olacağını bilemeden yazıyorum. Zaman zaman kendimden bir şeyler katarak yazıyorum. Hatta geçenlerde 16 yıllık bir arkadaşıma hitaben bir yazı yazmıştım. Birlikte salça ekmek yediğimizden tut da, eski sevgililerimize kadar bir çok şeyi anlatmıştım. Kısacası samimiyet bulamadığım bir blogu okumak istemiyorum ben. Senin yazılarını da samimi bulduğum için okuyorum.
    Seni gerçekten tebrik ederim Tahsin. Çünkü farkında olduğun şeyin farkına varamayan çok blog yazarı var. Ve içinde bulundukları durumdan bir türlü kurtulamıyorlar.

    • Tahsin S. dedi ki:

      Hakkımdaki düşüncelerin beni mutlu etti abi, teşekkür ederim.

      Olduğun gibi, yaşadığın şeyleri yazmıyorsan zaten yeni bir karakter üretip o karakterin hikayesini ziyaretçilerine okutuyor oluyorsun. Haliyle kitle de senin değil o arkasına saklandığın karakterin kitlesi oluyor. Elimizde eteğimizdekileri dökebileceğimiz bi mecramız var, burası bizim, hiçbir yerde olmasa da burada özgürüz, burada bile dilediğimiz gibi davranamıyorsak, içimizdekileri atamıyorsak burası sadece bir ticarethaneye dönüşüyor, amaç da ister istemez para kazanmaya yönelik oluyor. Onu da beceremeyince ortalık çöp bloglardan geçilmez oluyor.

      Bunu nasıl yeneriz bilmiyorum ama yenemesek de bu durumu farkına varmamız en azından samimiyet adına büyük bir adım olabilir. Silkelenip bi kendimize gelmemiz lazım.

  9. Dünyalı Adam dedi ki:

    Her cümlenin altına imzamı atarım. Doğrusu çok haklısın. Fakat fazlalıklardan hemen kurtulmakta pek mümkün olmuyor. Bende kişisel tecrübelerini paylaşan blogları okumayı çok seviyorum ancak kendi blogumda yeterince kişisel olamıyorum ne yazık ki.

    • Tahsin S. dedi ki:

      Keşke sorunu tespit etmekle kalmayıp çözümünü bulup öyle yazsaydım bu yazıyı, belki o zaman farkındalık sağlamak dışında başka bir işe yarardı.

  10. Ahmet Bilmez dedi ki:

    Merhaba Tahsin ağabey, yazını çok büyük bir heyecanla okudum. Bahsedilenler, anlatılmak istenenler gayet açık ve net. Her şeyi olduğu gibi, açık bir şekilde yazmak varken seninde bir yorumda bahsettiğin gibi yeni bir karakter üretip o karakterin hikayesini ziyaretçilerine okutuyor oluyoruz. Bu racon artık değişmeli, silkilmeliyiz diye düşünüyorum…

  11. Ferhat dedi ki:

    Şu güne kadar yaklaşık 3-4 kez açıp kapattım, beceremedim, yapamadım. Şimdilerde ise sade bir index attım, duruyor öyle :D

  12. Ali Mutlu dedi ki:

    Kişisel blog açmadan önce bu yazıyı okumam çok çok iyi oldu. Sezer ağabeyin konuya destekleyici yorum atması da muhteşem olmuş. Tahsin kardeşim çok teşekkür düşüncelerini bizimle paylaştığın için

  13. Ali dedi ki:

    Bir çok kişi blog açarken “nasıl para kazanırım” diye düşünüyor. Halbuki “benim ilgi alanım ne?” sorusunu kendilerine sorsalar ve ona göre bir blog açsalar çok daha başarılı olabilirler.

  14. Yazını ve tüm yorumları okudum. Herkesin farkında olduğu ve kişisel blog yazarlarının ikilemlerini güzel bir şekilde yazmışsın. Anonim olmak bu işin en kolay kısmı. Bunların dışında izlediğin filmler, okuduğun kitaplar senin bir nevi kişiliğini yansıtıyor. Onların senin üstündeki etkilerini yazdığın sürece kişisellikten uzaklaştığını düşünmüyorum. insanın hayatını ne dolduruyorsa onları yazması onu kişisellikten uzaklaştırmaz.

    • Tahsin S. dedi ki:

      Konuya katkın için teşekkür ederim ablacım, kitapların filmlerin arkasına saklanmaktan kastettiğim aslında sürekli bu ikiliye yer vermek, konu bulamamaktan ötürü bir film izleyip onu yazmak, yani sadece blog yazmak için film izlemek vs. Onun dışında filmin veya kitabın ne hissettirdiğini de belirterek yazarsan zaten blogun o zaman kişisel blog anlamını kazanmış oluyor.

      Bir diğer sebebi de kendime gönderme aslında. Kişisel yazı diye film falan inceleyip duruyorum, o yüzden.

  15. Osman Kılınç dedi ki:

    Blog kelimesinin basina “kisisel” sifatini koyunca bir yuk biniyor sanki. Adi blog olsa film kitap incelemesi yapilir. Gayet de hos olur. Fakat kisisel dedik mi ne kadar istesek de o sırlarimizi dokmek istemiyoruz acikcasi. Yani her dusuncenizi acik acik yazip da yakin cevrenizden gercek hayatinizda tepki gormek de var isin ucunda. O yuzden sakliyoruz sanki.

  16. Ayhan KORKMAZ dedi ki:

    Tamamen kişisel konuları açıkça kaleme almak için bence kesinlikle anonim blog olmak gerekiyor. En azından benim için, şu şartlarda kendimi açamam tamamen.

  17. SEO Uzmanı dedi ki:

    Selam,

    Aslında tüm bu anlattıklarınızı okumadan önce kişisel blog açsam bunu devam ettire bilirmiyim gibisinden düşüncelerim vardı. Yazınızı okudukdan sonra sanki biraz öz güven içersindeyim. Teşekkürler.

  18. Mehmet Ferah dedi ki:

    Hay ağzın bal yesin Tahasin Kardeşim,
    Öyle bir yere kürdan soktun ki, çıkarsan bir türlü, soksan bir türlü.
    Birkaç gündür avarelikten midir yoksa değişik yazıları görme arzusundan mıdır bilmiyorum, güncel blogları dolaşıp duruyorum. Çok az yazar öznel konuları kendi uslupları çerçevesinde dillendirmeyi başarabiliyor. “Kendin ol be kardeşim!” diye bağırasım geliyor avaz avaz. Yeni nesil yazarların bence en büyük handikapı da bu. Kitap okuyan birisi olarak zaten okumaya karar verdiğimiz kitap hakkında kendi yorumumuzu o kitabı okuduktan somnra pekala yaparız. Öncelikle -bizi aydınlatma hevesinden vazgeçip- yazılarınla buluştur da yeni lezzetler tadalım, farklı keyifler alalım değil mi ya!
    Ama içlerinde bazıları var ki haklarını yememek lazım- ki bu blogun yazarı da bu kesime dahil- samimi ve keyifli yazılar yazabiliyorlar. En azından kırk senelik bir okur olarak benim hissiyatım bu şekilde.
    sevgiler, mutluluklar, tebrikler…

    • Tahsin S. dedi ki:

      Adına “kişisel blog” diyip kişisel yazılardan kaçıp bu yazıda belirttiklerimin çok daha dışına çıkıp gündem veya teknoloji sitesi haberleri paylaşanlardan yana da sıkıntı var aslında. Ya da insani şeyler okumaktan daha çok zevk alıyorum diye de bana garip geliyor olabilir, bilemiyorum ama adına kişisel denilen bir sitede tamamen kişisel bir yazı görebilmek istiyorum en azından. Safi ziyaretçi kazanmak adına hazırlanan yazılardan gına geldi, tamam, kişisel yazılardan çok fazla ziyaretçi çekemediğinden, sitenin en azından kendi giderlerini karşılaması gerektiğini düşündüğünden diğer yazılara da yer vermek tabiki hakkın ama en azından anasayfada gösterilmeyebilir bu tip yazılar.

      İçinden gelen insana çözüm çok aslında. Samimi bulduğunuz için de çok teşekkür ederim, çok mutlu ettiniz…
      Sevgiler :)

  19. YazarAmk dedi ki:

    Hahahahahhaha ilahi Tahsin Bey yukarda ki Cem Yılmaz görseline çok güldüm ya :) ama gerçekten bazen blog yazarken içimizdekileri çıkaramadığımız oluyor, adeta yazınızın başlığında olan gibi kişisel blog yazamıyoruz. Çok başarılı bir makale olmuş yüzümü güldürdünüz. Allah’ta sizin yüzünüzü güldürsün…

  20. anne hadi dedi ki:

    Gerçekten bizlerde sayfalarımıza bir haber yazarken aynı zorlukları çekiyoruz tebrik ederiz.

  21. suncool dedi ki:

    merhabalar bazen blog yazılırken insanlar içlerini dökemiyorlar çünkü insanlar kendine bile söylemediği bişeyi yazmak istemiyor yazınız güzel .

  22. Erol Apaydın dedi ki:

    Hangi konu olursa olsun önemli olan özgün bir yazı yazmaktır. İçimizden geldiği gibi yazmak daha verimli olacaktır.

  23. Batuhan dedi ki:

    Yazılarınız gerçekten çok başarılı

  24. Nesrin dedi ki:

    Gerçekten haklı bir yazı olmuş. Tebrikler.

  25. blog yazmaya ilk başladığım zamanlarda tanıdıkların blogu görme fikri beni çıldırtıyordu. Anonim isimle istediğim gibi takılıp iyi paralar kazandığım dönem oldu. Sonrasında eş dost herkes öğrendi bir blogumun olduğunu. Annem “senin siten mi var” dediğinde biraz utanmıştım. Evet var derken o sesin titremesini hala unutamıyorum.

    İleriki dönemlerde başka başka isimlerle blog açtım sonrasında sattım. Nihayetinde ad soyad blog açma fikri geldi aklıma. Dedim zaten herkes biliyor. Neden kimliğimi daha fazla gizleyeyim ki?

    Blog yazma tarzımda hiç bir değişiklik olmadı. Yine istediğim gibi en kişiselinden en teknolojik, en güncel yazılara kadar yazabiliyorum.

    Eskiden günlük tutardık, şimdi internet ortamında günlük tutuyoruz. Günlüklere teknoloji haberi illaki yazmıyorduk fakat o defterde kendimiz oluyorduk. Bloglarımızda da böyleyiz aslında. Canımız neyi isterse onu yazabiliyoruz. (En azından ben böyle yapıyorum) Eş dost okuyacak diye blogunda cümlelerine zincir vurma Tahsin müdür. Neysen o ol. Seni tanıyanlar zaten tanıyor

    • Tahsin S. dedi ki:

      Yakın çevrem zaten biliyor neydim, ne oldum, ne dedim, ne yaptım da burada yeni yeni insanlar da olabileceğini düşündüğümden ne istiyorsam yazıp sonrasında bi tıraş edip öyle yayınlıyorum. Sonra bakıyorum 3 numara olmuş, şekilsiz biçimsiz. Ama bu yazıdan sonra işler biraz daha değişti. Ne söylemek istiyorsam, ne sövmek istiyorsam sövüyorum, tek dikkat ettiğim nokta da işte yazım kuralları. Onun dışında pek bi sıkıntım yok artık tıraş edesim de gelmiyor zaten.

      Eyvallah Şafak başkan.

  26. Ömür dedi ki:

    ne kadar güzel kaleme almışsınız. elinize ve kaleminize sağlık…

  27. Çok doğru ve içten bir yazı. Aklınıza sağlık. Bu konularda düşünen ne çok insan varmış, ne güzel, yalnız hissediyordum, hepsine selam olsun.

    Ben de dijital güncelerin neden yoğun olarak ya teknik bilgiyle ya kişinin görünen kısmıyla ya da kültür sanat eleştirisi gibi konularla dolu olduğunu anlamaya çalışıyorum.

    Yazmanın başkasına da ses olmak ve kelimelerde duygudaşlık kurmak gibi bir yanı var bence ve blog yazarken beni en çok bu ilgilendiriyor. O da samimi olmak ve gerçekten ne düşünüyorsan, ne hissediyorsan onu ifade edebilmekle mümkün olabiliyor sanki.

    Oysa Türkçe yazmanın, Türkçe konuşanlara yazmanın getirdiği garip bir tutukluk var gibi gerçekten kişisel şeylerden söz ederken…

    Yargılamadan ve anlamak için dinlemeye hazır kaç kişiyiz? Sorunun cevabı kısmen burada olabilir mi?

    İyilikle,

    • Tahsin S. dedi ki:

      Yazıyı yayına aldığım günden bu zamana geçen sürede buraya asıl derdi silkeleyerek anlatmak gerektiğini anladım. Maalesef artık sanal dünyada sandığımız kadar güvende değiliz ve yine maalesef ki çevremizde yalnızca iyi niyetli insanlar yok. Blogunuzdaki bir yazınıza istinaden bıraktığım bi’ yorumda da belirtmiştim, insanlara yaranızı gösterdiğinizde onların gördüğü acılarınız değil “sizi nereden vurmaları gerektiği”. Bunun farkına vardığım günden bu yana yazılarımı eskisi kadar samimi de bulamıyorum, bu da bi gerçek. Keşke altı üstü bir yazı yayınlayıp eşle dostla bir başlık altında fikir paylaşımı yapmak için bu kadar teferruatlı savunmalar düşünmek zorunda kalmasak…
      Umarım hep bu saflıkla, hep bu temiz yüreklilikle kalır ve hep kendiniz gibi iyi niyetli insanlarla karşılaşırsınız.
      Sevgiler efenim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir