Tahsin Bey

Koca dünya durmadı; “Çeyrek Asır”

Ne anlatacağımı bilmediğim, tamamen klavyeye ve fondaki müziklere güvenerek yazmaya giriştiğim bir blog yazısına daha hoşgeldiniz. Hoşgeldin Tahsin.

Gerçekten hoş mu geldim emin değilim o konuda, birtakım cevaplar hala arıyorum o günden bu yana. Bulamayışımın üzerinden çeyrek asır geçmiş ben farkında olmadan. Okul bitir, üniversite kazan, onu da bitir, meslek sahibi ol, aşık ol, evlen, çocuk yap, onu büyüt gibi toplumsal sıralamanın mevcut olduğu düzendeki (ne saçmalıcam şuan ben de çok merak ediyorum) 25. yılımı 14 gün evvel doldurdum. Sıralamanın henüz başındayken yaşadığım kafa karışıklıklarından ötürü okulu bitirmeden meslek edindim, sonra 2 yıllık üniversite tutturup onu da 6 yılda bitirdim, aşık oldum, şimdi yine meslek edinmeye çalışıyorum. Bu sıralamayı saçma sapan yaşayarak boykot ediyorum demek isterdim ama boykot edebilmem için bunu bilinçli yapmam gerekirdi, halbuki 25ime bastım ve bu tamamen bala göte oldu. Aralarda kendi isteğimle, bilinçli olarak yaptığım şeyler olmadı değil, onlar da ömrümü doktor onayıyla 45e düşürdü. Yani şuan buraya yazmadığım ama her gece şikayet ettiğim şeyler hayatıma müdahale etmese (kaza bela hariç tabi de) 45i göremeyeceğimi söylemişti doktor 18 yaşımda.

Her neyse, bu kadar kafa karışıklığı herkese yeter, özümüze dönelim.

Buraya yeni yaşıma nasıl girdiğimi, ne hissettiğimi, ne geçirdiğimi ve ne beklediğimi yazmaya geldim, başta onun için gelmediysem de artık bu yolda devam edeyim.

İlginç güzellikler görmeye başladım, her geçen yıl, başlarda saçma bulduğum şu doğum günü mevzuları daha anlamlı bir hal almaya başladı. Sanırım memnun mutsuzluğumdan huzursuz mutluluğa, hissiz puştluktan duygusal ergenliğe geçiş yapıyor olmamın bunda etkisi büyük ya da çevremdeki insanlar gerçekten beni seviyor gibi, çok tuhaf amk. Doğum günüm arkadaşlarım tarafından hiç mangalla kutlanmamıştı (olm bu da çok acıklı oldu lan, öyle değil ama), bu yıl oldu. Klasik bir doğum gününde olması gereken her şey vardı ama hediyelerin arasından hayallerimin çıkacağını tahmin etmemiştim. “Ya yapamazsam, ya beceremezsem” korkularımı benim yerime doğum günümde arkadaşlarımın yeneceği de aklıma gelmemişti. Hediye pakedinden gökyüzü çıkacağını da hiç düşünmedim. Hiç görmediğim, konuşmadığım kişilerin hakkımdaki güzel düşüncelerini, dileklerini görmek de çok mutlu etti lan, şu “dgko“lardan bahsetmiyorum. Ya da ne bileyim, uzun süredir ayarım default mode: sad, çok uçuk mevzular dışında endorfin salgılamıyorum da bu uçuk mevzular hep doğum günümde gerçekleştiğinden en ufak bir harekete bile seviniyor da olabilirim, bilemiyorum Altan.

Ne hissettiğimden bahsedeceğimi söyledim ama hissettiğim, yaşadığım kafa karışıklığını yazının şu kelimesine kadar daha anlamamışsak eğer, sayfayı kapatmanın da vakti gelmiştir muhtemelen. 1,5 senedir içinde bulunduğum ve malesef kendi yarattığım kaostan, kargaşadan kurtulmaya başladığımı düşünüyordum ki öyle olmadığını anlamam çok da uzun sürmedi. Yeni yaşımdan bişey dileyeceksem ve bu kesinlikle olacaksa ilk talebim bunun artık iyi ya da kötü bi şekilde son bulması. Bişeyleri sürekli unutuyorum, anında. Sürekli huzursuzum, söylenen lafların dibini kazıp anlamların en olumsuzunu seçiyorum, odaklanamıyorum, kendi kendime gayet sesli kavgalar ediyorum, haklı/haksız her durumda tepkisiz kalmak istiyorum, hiçbir yüksek sese tahammülüm yok, hiçbir şeyden emin olamıyorum, hatta zaman zaman arkadaşıma seslenip “bak ekranda 4 yazıyo dimi yanlış görmüyom?” şeklinde onay istiyorum ve daha nicesi. Kafamın içinde konu kendime dönünce yoğun bi’ tembellik çöküyor. Bunların birçoğunun sebebinin ne olduğunu biliyorum, bazılarına gayet iyi çözüm üretiyorum fakat uygulamaya götüm yemiyor, kalanını çözmeye yeltendiğimde de beynimin hiçbir sorun yokmuşçasına tatile çıkası geliyor.

Belirsizlikler içerisinde yaşıyorum ve bu belirsizlikler çoğu zaman rahatsız ediyor olsa da bazen net olan çoğu şeyden daha fazla mutlu ediyor. Bu durumda da kendime şunu sormam gerekiyor sanırım; “Belirsizlikler içerisinde huzursuz yaşayıp küçük bi’ mutluluk aramak mı, netlikler arasında mutsuz ama huzurlu yaşamak mı?“. Bu soruya cevap vermekten kaçtım hep, çünkü gerçekten tamamen benim yüzümden gerçekleşen çoğu olayın sonunun karanlığa varmasını kaldıramıyorum. Bi’ süre daha kaçıcam, kendimde o cesareti görene kadar, “en kötü açık tekel ararım amk” sonucunu kabullenene kadar.

güzel anım da var, acımayın.

kanıksarım.

Güzel anılarımda da görüşürüz lan umarım.

Eyvalla!

Dipnot: Bu yazıyı yayına almadan evvel kendimle savaştım, bu yazının bu kadar gecikmesinin sebebi de bu savaşın bu kadar uzun sürmesiydi. Tahsin’i buraya bu kadar açmamın bana zarar vermeyeceğine ikna ettim kendimi, umarım pişman olmam.

Exit mobile version