Tahsin Bey

“Sen Ne Zaman Evleneceksin?” Krizi

Tam bu noktaya Halil Sezai – İsyan parçası gelecek ama Ahmet Parlak cover’ıyla olanı. Ahmet Parlak isyanı biraz daha uzatıyor böyle bi’ yerden sonra “lan yeter!” diyip sövesin geliyor ya, hah işte öyle isyan edesim var şu “ne zaman evleneceksin?” sorusuna.

Önce cevabımı vereyim: Evlenmiyorum arkadaşım.

Yaş 20’yi az geçince ve üniversitedeki 5.yılını doldurmuş oluşun, çevredeki 50 yaş üstü uzak akrabalar tarafından duyulmaya başlayınca bu soru da ortalıkta veba gibi dolaşmaya başlıyor. Kaçışın yok, kurtulamazsın.

Organize olmuş gibi bir gencin olabileceği her yerdeler. Konsey toplantılarını düğünlerde, piste en yakın masada pasta, çerez ve sarı kola eşliğinde yapıyorlar. Düğün esnasında alkışlamaya veya oynamaya piste çıktığında okuyor bile olsa bekar bir kız ve bekar bir erkeği otomatik olarak eşleştirmeye başlıyorlar. Düğündeki o “5 dakika mola” anonsundan sonra oturmaya doğru yeltenirken lavabo pompası gibi öpüp selamlaşma faslının hemen arkasından yapıştırıyorlar soruyu; “Seni ne zaman everiyoz?”

Bu ne hız? Ben sana soruyo muyum “seni ne zaman gömüyoz hayırlısıyla?” diye? Şunu da itiraf etmem lazım, lise dönemlerindeyken bu sorular abime sorulduğunda kenardan köşeden abimin sinirlenişine gülerdim hep. O zamanlar hiç aklıma gelmezdi bu soruların birgün bana da sorulacağı. Şimdi adam evlendi, çocuğu var, sorular yön değiştirdi bana yağıyor amk.

Burada her ne kadar böyle ahkam kessem de soranlara sert cevaplar veremeyip “senin de mürüvetini görelim artık” diyen herkese “tövbe de, aman diyim” diyip paşa paşa uzaklaştım hep. Yalan yok, dayanamayıp “evlendim de yürütemedik, boşandık 2 ay önce” diyip beynini yaktığım kurbanlarım da oldu. İşin doğrusunu annemden öğrendikten sonra eminim “sizin oğlan da pek terbiyesizmiş” demek için açığımı kollayacaklar, olsun, olur böyle şeyler.

Sorunun bıkkınlığını bir kenara bırakıp sebeplerini açıklayayım. Yalnızlığa alışmak evlenmek istemememin başlıca sebeplerinden. İtiraf edeyim aşırı kıskancım. Bu öyle iyiye yorulacak bir şey değil, ciddi anlamda kıskancım. “İşe yalnız gidiyor, sarkıntılık ederler mi“, “iş yerindeki lavuklar ya dil uzatırsa“, “acaba dm’den yürüyorlar mı” vs. gibi uzatılacak birçok paranoya ve kıskançlık krizi yüzünden evlilikten de herhangi ilişkiden de uzak duruyorum. Böyle tek derdim evin faturalarını ödedikten sonra ay sonuna kadar kaç bira içebiliyorum onu hesaplamak. Kıskançlık krizleri, sevgili tripleri vs. gibi şeyler kimi zaman tatlı gelse de çoğu zaman açmaza dönüşüyor, ister istemez kırgınlıklar yaşanıyor. “Ya bunlar ilişkinin tuzu biberi, kıskançlık, kavga olmadan olur mu?” yorumunu yapacak kişi henüz benim herhangi ilişkime tanık olmamıştır, öyle varsayıyorum.

Asosyallik de bir diğer sebep. Çok bir eğlence kültürüm yok. En büyük eğlencem ayda 1 arkadaşlarla nargile & bira toplantısı yapmak ki o zaman bile ortamda ben ve göbeğim dahil en fazla 4 kişi oluyoruz. Film kültürüm yok, dünya çapında efsane etiketini yapıştırdığınız birçok filmi izlemedim, izlemeye gerek duymadım. Vizyona giren filmleri takip etmedim, sevdiğim sanatçılar dahil hiçbir sanatçının şehrimdeki konser takvimini araştırmadım. Benimle interaktif bir şeyler yapılmaz, bunu farkındayım. En oluru da işte olmaz da, ya olursa diye; bira & çerez eşliğinde Behzat Ç. veya Leyla ile Mecnun izlenebilir, o yani. Ötesi zor.

Maddiyat korkusu var bir de. Böyle tek tabanca kolay, arkamı toparlayan bir annem var. Karnımı doyuran bir babam var ve tüm bunlar evin doğalgaz, anne/babamın telefon faturası ve ayda bir 100cl rakı karşılığında oluyor. Aslında maddi durumum kötü değil de tam olarak korkum şu; evleneceğim kadın çalışmak zorunda olmamalı. Nasıl ki babasının evinde çalışmadan da rahat rahat geçinebiliyor, sırf evde oturmaktan sıkıldığı için çalışmaya kalkışıyorsa benimle de aynı rahatlığı yaşayabilmeli. Benden olası ihtiyaçlar dışında herhangi bir maddi talebi olduğunda “bunu önümüzdeki ay yapsak? diğer türlü faturalar kalacak” cevabını vermek istemiyorum. En azından bu rahatlığı sağlayamadan evlenmek istemiyorum.

Özetle, bir kadının hayatını karartmak istemediğimden kabuğumda takılmak daha cazip geliyor. Eve gelip yemekten sonra odama kapanır ya kitap okurum, ya kod yazarım, ya bir şeyler çizerim ya da bir şeyler izlerim. Bu sürekli böyle. Evlenirsem muhtemelen eşimin sorduğu her soruya vereceğim cevap “farketmez” olacak, bu da bir yerden sonra sıkıntı yaratacak.

Evlilik konusunda da olur da bu mazeretlerimi yenecek olursam tek hayalim bir kızım ve bir abisinin olması. Sebebinin cinsiyetçilikle, “abisi olsun, kardeşini korur”culukla alakası yok. İlk çocuk ilk göz ağrısıdır, her ne kadar her evladın eşit sevildiği belirtilse de ilk çocuk başkadır. İlk çocuğum kız olursa hem ilk çocuğum olduğundan hem de kız çocuğum olsun çok istediğimden aşırı bağlanacağım ona, elimde büyüyecek. Sonra da evlenecek, kanımı, canımı, ilkimi alacak benden elin erkeği… Düşüncesi bile çıldırtır adamı yalnız ha. Bu sebepten ilk çocuğum erkek olsun isterdim. Yeri gelmişken belirteyim istedim.

Velhasıl, evlenmek istemeyişimin hiçbir sebebi karşı cins yüzünden değil, tamamen kendi kusurlarımla alakalı. Birkaç başarısız denemeden sonra kusurlarımı iyice farkına varıp düzeltemeyince de insanların iyiliği ve kendi akıl sağlığım için en doğrusunun bu olduğuna karar verdim, 20m²’lik yaşam alanımda kapalı kalmak herkes için en hayırlısı.

Düğün Teyzesi, sözüm sana! Yıllarca bekar gençleri başka tanıttın, onları bir öcü gibi gösterdin. Ama unutma, bekar genç de olsa insan insandır.

Amerikan Sineması! Sözüm sana!

Bu arada yeni logo hakkındaki görüşlerinizi de bekliyorum.

Exit mobile version