Koca dünya durmadı: Yirmi sekiz

Koca dünya durmadı: Yirmi sekiz

Kahve Arası7 Kasım 20216 Yorum

Yaş günü yazısı için bi’ başlık attım fakat bu bir bahanedir, yine yazmak istediğim birtakım şeylerin dürtüsüyle paneli açmış bulunmaktayım, hoşgeldik.

Doğum günüm(dü) başlıklı yazımda Berk’e katılmadığımı söylemiş olsam da aradan geçen yıllar içerisinde ona hak vermeye başladım. Nedeni, o yaşlarda kendisine katılmamama sebep olan şeyleri söylediği yaşa henüz varmış olmam olabilir. O sıralarda belki hayatın bu denli içerisinde olmadığımdan ötürü olacak ki yaşanmış her duyguya rağmen asıl düşünmem gereken şeyleri bi’ kenara bırakıp günü kurtaracak heyecanlar arıyordum. Hala günü kurtaracak heyecanlar aramaktan vazgeçmedim tabi ama bunun yanında düşünmemem gereken şeyleri bile fazlaca kafaya takmaya başladığımdan doğum günüm yaklaştıkça zaten varolan huzursuzluk kendini daha yoğun hissettirmeye başladı. Bunların başında da mesleki kaygılar geliyor.

9 Eylül Elektronik Haberleşme mezunu, AÖF Yönetim Bilişim Sistemleri 2. sınıf terk gibi eğitim öğretim geçmişimin yanında kendimi konumlandırabildiğim grafik tasarım, front-end developer (stj. denilebilir sanırım), video/kurgu vs. gibi görsel ve yazılım alanlarında da küçük çaplı işlerim var fakat mesleğim sorulduğunda hala net cevap veremiyorum çünkü bahsettiğim yaşlı deyimiyle bu altın bileziklerle geçimimi sağlamıyorum. Kendimi bildim bileli hukuk bürosunda çalışıyorum, bu altın bileziklerden yalnızca düşük miktarlarda ek gelir sağladım bu zamana kadar. Hiçbir konuda tam anlamıyla bilgi ve deneyim sahibi olmayışım meslek seçimi konusunda büyük kararsızlık sebebi. Bahsettiğim sektörlerde kullanılabilecek onlarca program kurulu bilgisayarımda, udemy’de başlayıp bitireni ciddi kazançlara götürecek kallavi kurslar var fakat hangisine başlamak istediğime, hayatımı hangisiyle idame ettirmek istediğime o kadar karar veremiyorum ki o kadar olur. Sanırım hala birisinin kolumdan tutup “otur senin kafa buna daha yatkın, buna yoğunlaş” demesini bekliyorum.

Tüm bunlardan şikayet eden bu adam bugün 28 yaşında, Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaşı katladık geçirdik bi padişah olamadık eyvallah da bari grafik tasarımcı olabilseydim amk.

Yaşıtlarım, kardeşlerime bakıyorum çoktan kararlar verilmiş, sorumluluklar alınmış, yolun yarısı geçilmiş artık çocuklarının hayatlarını planlamaya başlamışlar. Ben de sırtım ağrıyor diye koltuğa bir kırlent sıkıştırıp gecenin şu saatinde bu yazıyı yazıyorum, vay amk.

Kendime fazla yüklendiğim yok aslında, bunlardan şikayet ettiğim bi’ gerçek orasını inkar etmiyorum fakat bunlarla eğlenmek de bi o kadar tatlı geliyor. Herkesin sınavının farklı olduğunun da bilincindeyim. Misal, en hayati kararları rahatlıkla alabileceğim, mental refaha kavuştuğum anda (ki bu çok sık olmaz), Barış tuvaletten bağırıyor “Acommm, bitttiiiiğ“. Olm kariyerin amk, gel toplayayım tumanını aslan parçası be.

Yılbaşından sonra yeni iş arayışına girişeceğimden tüm bu dert yanmalar, muhtemelen teşkolara garsonluk yaparım bi-iki ay. Temiz iş gibi geliyo bana, psikoterapi gibi. İnsan okumayı seviyorum, gözlem yapmayı, benim için biçilmiş kaftan garsonluk da aylık sigara parasını çıkarmaz muhtemelen, “koçum bizi çayla be!”, “eyvallah geliyo kral!“. Gündüzleri bu şekilde geçirir geceleri udemy kurslarını bitiririm, arkadaşlarıma çekmek istediğim klipleri, videoları çeker bitirir hem Premiere/After Effects gibi programlarda deneyim kazanırım, hem yıllardır yapmak istediğim podcast serisine başlıklar bulur onları aradan çıkartırım. Tüm bunları bitirip bi’ kenara koyduğumda sonrası için referansım da olur, hem de yapçaktım yapamadım diye içimde kalmaz. Sonrasında da upwork, fiverr gibi freelancer sitelerinde yerimi alırım yüksek ihtimal. Böyle dediğime de bakma sen yine bi’ bakmışsın başka bi’ hukuk bürosunda maaş haczi yazıyorum. Bu blogun başlıca kuralıdır, Tahsin’in lafına itimat edilmez.

İtiraftır: bazen bu kafada düşünüyorum :D

Sanırım ilk defa bir blog yazısı yazarken fonda müzik yok, müzik olmayınca daha az depresifmişim ya lan. Velhasıl, yazarken farkettim ağırlıklı olarak görsel alanda bişeyler düşünüyorum. Kod yazmak hala mutluluk veriyor aslında, vermiyor değil fakat insan ilişkilerinde pek başarılı olamadığımdan, dağınık çalışma stilimden ötürü bir web sitesinin başından sonuna tüm sorumluluğunu tek başına üstlenmem gerekiyor, en azından freelance olarak bu işi sürdürmem pek mümkün değil gibi. Her neyse, işten çok fazla bahsettik, başım şişti amk.

Geçtiğimiz ay tatil için Ankara’ya gittim. İzmir dışında yaşayabileceğim tek şehir Ankara’ymış gibi geliyor hep çok uzun zamandır. Mantığa pek oturur yanı yok gibi görünse de dışarıdan bakıldığında İzmir’i güzel kılan başlıca yerlerde hep iş için bulundum, İzmir’in tadını çıkarmak pek mümkün olmadı. En güzel manzaraları seyrederken hep bi’ yerlere yetişme mecburiyetimden ötürü yeni yaşımda İzmir’e sadece uzaktan bakmak istiyorum. Ulan ne Kordon’du be, şurda da ne dert yanmıştım, bak şurda bi’ göt gibi kalışım var ki aklını oynatırsın.

Gri şehrin nesi çekici gelir insana? Griliği. Kabullendim, Ankara’da kurban olduğum Anıtkabir dışında bi’ bok yok, kabul. Atakule dicek olan varsa kardeşim bina fetişisti olsam Folkart’a giderim, konu o değil. Geçen arkadaşlarla muhabbet arasında farkettim neden sevdiğimi, kendi içinde neyi aşmak istiyosan sorumluluk üstlenmiyo, sana bırakıyo. İzmir öyle değil misal, abi Alsancak’a gidelim de eğlenelim, Güzelbahçe’de bi kafa dinleyelim, haftasonu bi Alaçatı yapar mıyız. Yapmayız güzel kardeşim. Eminim yerleşmeyi becerebilirsem daha da sevdirecek çok fazla sebep edinirim kendimce, Mansur Başkan da sağlam sebeptir benim için.

Etrafta bakılacak pek bi’şey olmayınca insanlar birbirinin yüzüne bakıyor.

Behzat Ç. – Ercüment Çözer lafıydı muhtemelen, tam olarak bunu söylememiş olsa bile bu minvalde bi replikti.

Her zaman olduğu gibi yazıya başlamadan evvel aklımda anlatacağım çok şey vardı, yazdıkça unuttum, hatırladıkça yenisi de gelir umarım. 29da da görüşmek dileğiyle.

Eyvalla!

“Koca dünya durmadı: Yirmi sekiz” için 6 yanıt

  1. adamkarga dedi ki:

    Yeni yaşını tekrar tekrar kutlarım canım. Umarım her şey umduğundan da güzel olur.
    Yazıdan önce o öne çıkarılan görsel ne öyle mübarek? Yakıyor maşallah :)
    İstedikten ve çaba harcadıktan sonra insanın ulaşamayacağı şeyler çok az. Yetenekli adamsın, her türlü kafana koyduğunu yaparsın ama sende o kafaya tam olarak koyup harekete geçme kısmında bir noksanlık var ki umarım bu yeni yaşında bu hal senden uzak olur. Ayrıca yaşayabileceğin bir şehir daha var: Rize. Ama daha hiç gelip tatmadığın için farkında değilsin ;) Alacağım seni yanıma (öpücük).
    Sadece 29unda değil ömrümüzün sonunaca daima görüşmek dileğiyle…

    • Tahsin S. dedi ki:

      Klasik deforme tahsingibi görselleri abi, beğenmene sevindim :)
      Gecenin olmadık saatlerinde “lan aslında yaparım ha” farkındalığını sabah saatlerine kadar taşıyabilsem aslında başarabilirim gerçekten. Gelen anlık motivasyonu sürdürülebilir hale getiremiyorum, halledicem. Hikayelerinden, fotoğraflarından gördüğüm kadarıyla zaten uzaktan uzağa yükseliyorum da Rize’ye fakat Ankara’yla aramdaki duygusal bağ bi başka abi. Bakarsın Ankara’ya yerleşir Rize’ye tatile gelirim sık sık, ulan güzel hayal ya. Al beni yanına 😚
      Hep birlikte, güzel ömrümüz olsun dilerim, görüşürüz abi.

  2. Enes Tektaş dedi ki:

    Birden telefonuma baktım ve “Tahsin Bey’den yeni yazı!” bildirimini gördüm. Haftasonuna denk gelmesi güzel oldu :)
    Behzat Ç önceliklerinden dolayı baştan izlemeyi düşünüyorum ancak youtube üzerinden kaldırmışlar eski bölümlerini…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir